Fehmi Koru*
Dün Meclis’in yeni çalışma yılının ilk günüydü. Bu önemli günde milletvekilleri, yeni yasama döneminin açılışında Meclis’te yer alacak, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın içe-dışa mesajlar yüklü konuşmasını dinleyecek, akşamında da bu vesileyle TBMM başkanı tarafından verilen davette devletin diğer kurumlarının temsilcileriyle bir araya geleceklerdi.
Aynı günün sabahı erken saatlerde bir sürpriz gelişme yaşandı: İki militan Kayseri’de çaldıkları bir araçla geldikleri başkentte, İçişleri Bakanlığı binası girişinde kanlı bir eylemde bulundular. Biri nizamiyede bulunan polisler üzerine ateş açarken diğeri üzerindeki bombayı patlattı…
Meclis’in yeni yasama yılı teröristlerin kanlı eylemiyle başlamış oldu.
Canlı bomba olay yerinde öldü, diğer terörist etkisiz hale getirildi.
Pek çok yönden akıl almaz bir girişim bu.
Girişimin ardından ‘‘PKK eylemi’’ açıklaması yapıldığı için, faillerin kimliği ve onları eylem mahalline gönderen örgütün hangisi olduğu resmen biliniyor demektir.
Ayrıca PKK adına da eylemin üstlenildiği duyuruldu.
PKK zaten bu tür olayların ‘olağan şüphelisi’ olduğu için adres herhalde doğrudur.
Ancak yine de olaya başka ihtimalleri de düşünerek yaklaşmakta yarar var.
Her şeyden önce, terör örgütleri arasında geçişliliğin mümkün olduğunu akılda tutmakta yarar bulunuyor. Bir örgüt kendisini belli etmemek amacıyla bir başka örgütün militanlarını devreye sokabiliyor. Geçmişte ‘sol’ damgası taşıyan nice eylem aslında ‘sağ’ görüntülü bir örgütün eseri, üzerinde ‘sağ’ etiketi bulunan bazı eylemler de ‘sağ’ ile alakasız, bambaşka amaçlar taşıyan örgütlerin işi olabilmişti.
İtalya’da bir dönemi karanlık eylemleriyle yaşanmaz hale getirenlerin gerçek kimlikleri ancak yıllar sonra açığa çıkartılabilmişti.
Akılda tutulmasını beklediğim ilk nokta bu.
Bir başka nokta da, hedef alınan devlet kurumunun -İçişleri Bakanlığı’nın- son zamanlarda gündemde olmasını getiren özelliğidir.
Hükümet seçim sonrasında yeniden oluşturulurken en dikkat çekici atama İçişleri Bakanlığı makamına yapıldı. İstanbul valisi Ali Yerlikaya bakan olarak atandıktan kısa süre sonra, daha önce fazla üzerine gidilmeyen bazı olaylar gündemin ilk sırasına tırmandı. Mafya-türü olarak bilinen yapıların üzerine gidilmeye başlandı.
Mafya-türü yapıların kendini en belli etmeyeninin lideri ve bazı iş arkadaşları derdest edildiler. Bu gelişme üzerine ortaya dökülen bilgiler, örgütün devletin hassas kurumlarından isimlerle yakınlığını gösteriyor.
İtalya örneği bu açıdan da önemli benzerlikler taşıyor.
Reklam
Ankara’daki eylemin ardından bakanın yaptığı açıklamada da, kendisinin mafya-türü örgütlere göz açtırmama kararlığı ile kanlı girişim arasında ilinti kurulması, üzerine resmen ‘PKK eylemi’ etiketi vurulmuş olmasına rağmen, eylem konusunda farklı kuşkulara sahip olunduğunu da düşündürüyor zaten.
Mafya-türü bir örgütün liderinin karga tulumba yakalanması ve adamlarının da tutuklanması, ülkemizde varlıkları bilinen ve muhtemelen yeni bakandan önce üzerlerine gidilmemesinin rahatlığı içerisinde sanatlarını icra eden başka benzer yapıların da tedirginlik yaşamalarına sebep olmuştur.
Örgütler böyle ortamlarda birbirleriyle işbirliğine giderler.
Uzun yıllar önce bir Türk tetikçi tarafından girişilmiş Papa’ya suikast eyleminin azmettiricilerinin gerçekte kimler olduğu bugün bile bilinmiyorsa, sebebi, eylemin öyle bir işbirliğinin sonucu olması yüzündendir. Eline silah tutuşturup kendisini Roma’ya kadar götüren sürecin arkasında kim/ler/in olduğu gerçeğini muhtemelen Mehmet Ali Ağca bile bizzat bilmiyor.
Önümüzde yine kritik bir seçim var ve böyle ortamlar terör örgütlerinin varlıklarını hatırlatmaları için uygun fırsatlardır.
Kendisini öldürecek kadar fanatik eylemcileri bulunduğunu göstermek terör örgütlerini böyle ortamları kullanmaya yöneltir.
Geçmişte şimdikini andıran ortamlarda da kanlı eylemler sahneye konulmuştu.
PKK veya değil, hangi örgütün eseriyse, dün yaşanan eylemin devamının gelmemesi için her türlü tedbiri almak devletin görevidir.
Umarım, tekrarlanmaması için gerekli bütün tedbirler alınır.
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.